Map


Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Brazil

Hayallerdeki Rio de Janeiro'yu Ararken...

Rio’lular şehirlerine Cidade Maravilhosa diyorlar, yani “harika şehir”. Gerçekten de dünyada hakkında bu kadar çok beğeni ile yazılan çizilen başka bir şehir yok; her ne kadar her yıl yayınlanan “yaşanacak en iyi şehirler” sıralamasında Kopenhag, Toronto, Helsinki gibi başka “harika” şehirler arasında Rio’yu göremesek de biz de bu şehrin farklı ve olağan dışı güzelliği olduğunu hissettik.
Rio’yu diğer güzel şehirlerden farklı kılan, halkının bu güzelliği yılın 365 günü yaşaması ve şehrin sunduğu güzelliklere katılması. Rio’daki ilk güneşli Pazar günümüzde bunu gördük. Copacabana sabahın daha 10’unda onbinlerce Rio’lu ile dolmuştu. Ta Leblon’dan Flamengo’ya kadar 15 kilometrelik kıyı şeridi araç trafiğine kapatılmış, genci yaşlısı Rio’lular buraya akın etmişti. Neredeyse tamamı öyle ya da böyle bir sportif aktivite içindeydi. Geniş kumsallar da dolmuş, herkes 5 gündür bekledikleri güneşin tadını çıkarıyordu.
Gelir dağılımının en az Türkiye’deki kadar adaletsiz olduğu bu ülkede plajlarda eşitlik vardı. Her sınıf insan yan yana geliyor, kimse kimseden rahatsız olmuyordu. Tüm kumsal boyunca 50 metre aralıklarla dizilmiş işletmeler 3 Real’e şezlong, 5 Real’e şemsiye kiralıyor; istenirse bira ve caipirinha dahil, ama en çok da buz gibi Coco (suyu içilen bir tür Hindistan Cevizi) servisi yapıyorlardı. İnsanlar plaja bir tişört ve bir havlu ile geliyor, yanlarında ihtiyaçlarının ötesinde para bile taşımıyorlardı. Plaj kıyafeti ile otobüslere binmek olağandı.

Rio’yu Rio yapanın bu doğallık ve rahatlık olduğunu gördük. Aslında Brezilya’nın gezdiğimiz tüm kıyı şehirlerinde aynı şey vardı, ama milyonlarca kişilik bu dev metropol dünyada bu kadar tanınmış olduğu için tüm bunlar sadece Rio’ya özelmiş gibi algılanıyor. Rio’yu özel kılan ise olağan dışı coğrafyası ve dünyanın en güzel hazırlanmış karnavalına sahip olması.
Karnaval zamanı olmadığı için buna dair hiçbir şey görmedik sokaklarda. Ama Rio’nun tüm büyük şehir özelliklerini yaşadık. F1 pilotu olmaya hevesli sürücüleri ve olağan dışı güçlü frenleri ile belediye otobüsleri geniş caddelere rağmen sıkışık trafikte canbazlık yapıyorlar; kaldırımlar işine gücüne giden, koşturan insanlarla dolu; taksiler yol vermeyen araçlara korna ile tacizde bulunuyor; şehir merkezindeki çarşılar alışverişe çıkmış orta sınıf ile dolu; kısacası her büyük şehirde rastlayabileceğimiz bildik görüntüler var Rio’da da. Rio de Janeiro’yu gökdelenlerin arasında bu yönüyle yaşarken insan plajları ve karnavalı aklına getiremiyor.


Rio aynı zamanda çok turistik de bir şehir. Sadece yabancı turistler değil, onlardan çok daha fazla Brezilya’lı turistler ve hatta kendi yerlileri de Rio’nun turistikliğine katkıda bulunuyor. Güneşi gördüğümüz ilk Pazar gününe plajlarda dolaşarak başladıktan sonra öğleden sonra Pao de Açucar’a çıkalım dedik. Hani şu Copacabana plajına bakan, neredeyse tüm Rio fotoğraflarından tanıdığımız, Mevlevi külahı biçimindeki tepe. Buraya iki istasyonlu teleferik ile çıkılıyor. Gün batımının çok güzel olacağını düşünerek saat 3 civarı istasyona gittik. Gördüğümüz manzara bizi şaşırtmadı desek yalan olur, çünkü neredeyse bir Dünya Kupası final maçı önceki kadar bir kalabalık gişe kuyruğu bizi bekliyordu.

Rio’nun ilkbahar havasına güven olmadığından ertesi günü beklemek yerine mecburen kuyruğa girdik. İki saat bekleyip sonunda teleferiğe bindiğimizde güneş çoktan tepelerin arkasına saklanmış ve biz beklediğimiz manzarayı kaçırmıştık. Birinci istasyona vardığımızda ise şehir ayaklarımızın altında, ışıklarını yakmış olarak uzanıyordu. Ama fotoğraf makinemiz güzel çekim yapmak için yetersiz; hava da artık karanlıktı. Asıl tepeye çıkaracak teleferiğin kuyruğunun en az aşağıdaki kadar uzun olduğunu görünce bu maceranın burada bittiğini anladık ve tekrar aşağı döndük.
Biz sonraki gün de sabah havanın açık olduğunu görünce bu kez Rio’nun bir diğer marka görüntüsünün yer aldığı Corcovado tepesine çıkmaya karar verdik. Corcovado, yine çok tanınan, Cristo Redentor (Günahları Üstlenen İsa) heykelinin yer aldığı 710 metre yüksekliğindeki tepe. Corcovado şehrin hemen kenarında neredeyse dimdik yükseliyor. Tepeye yol var ama, dişli tren ile çıkmak daha eğlenceli; ayrıca taksi ile çıkılırsa hem daha pahalı hem de tepede 40 dakikadan fazla kalınamıyor o zaman. Biz de hayalimizde bu 20 dakikalık tırmanış, küçük tren istasyonuna vardık. Öngöremediğimiz şey ise 12 Ekim Pazartesi’nin Brezilya’da “Dia de Criança” olmasıydı. Yani Çocuklar Günü; bir çeşit Çocuk Bayramı! Her yerin kapalı olduğu bir tatil günüydü bugün de ve tren kuyruğu küçük istasyonun dışına taşmıştı burada da. Çaresizce kuyruğa girdik. Sıramız geldiğinde iki saat güneş altında beklemiş, üstelik biletimiz de iki saat sonraki bir saate verilmişti.
Sonunda İsa’ya kavuştuğumuzda bizimle beraber belki de binden fazla insan dar bir platformda kuş bakışı Rio’yu seyrediyordu. Gerçekten de görüntü etkileyiciydi; ama kenarda bir karelik fotoğraf alabilmek için omuz omuza mücadele ve sabır gerekiyordu. Üstelik o dar platforma bir de kilise ayini koymuşlar, dini şarkılar söyleniyordu. Yine de insanların neşesi ve heyecanları eksilmemiş; kimse –biz dahil- bu durumdan şikayetçi olmuyordu. İsa ise, heykel halinde, 1200 ton ağırlığı ve 38 metre yüksekliği ile sanki Rio’yu uzaklardan denetler gibiydi. İnsanlara, siz aşağıda günahlar işliyorsunuz ben buradan onları üstleniyorum diyordu sanki…

Rio’daki son günlerimizi de fırsat buldukça plajda, diğer zamanlarda da caddeleri dolaşarak, kah rüzgarlı denize karşı bir caipirinha, kah hareketli caddelere bakarak bir cafezinho içerek geçirdik. Rio da bu demekti zaten.

Şehrin içindeki plajlarını ve göremediğimiz karnavalı çıkarırsak Brezilya’nın diğer büyük şehirlerinden fazla bir farkı yoktu Rio’nun. Tüm şehirler gibi Rio da gelişiyor, değişiyor. Copacabana bölgesi, örneğin, artık biraz değer yitirmiş sayılıyor. Plaja paralel caddelerde oteller ucuzlamış, mağazalar sıradanlaşmış. Hatta güvenlik sorunları artmış. Rio’nun bir numaralı plaj ve yaşanacak bölgesi İpanema ve Leblon artık. Biz de son birkaç günümüzde buralarda vakit geçirdik;

Son bir kez İpanema Beach’i yaşayalım dediğimizde Rio bizi kuvvetli bir fırtına ile uğurladı. Şezlonglar, şemsiyeler uçuşuyor, insanlar kaçışıyordu. Ertesi gün Rio’da tekrar güneşin tatlı yüzünü göstereceğine emin bir şekilde 2 aylık bu gezinin yorgunluğunu da hissederek eve döndük.


190 milyonluk ve milyonlarca kilometrekarelik Brezilya'yı altı hafta boyunca dolaşarak gelmemiş olsak Rio de Janeiro'yu daha değişik bulacağımızı biliyorduk. Ama az çok Brezilya ve insanlarını tanıdıktan sonra Rio bizim için o hayallerdeki masal kenti hiç bir zaman olmayacaktı. Uzun süre yollarda olmanın belki de en çarpıcı tarafı hayallerimizle gerçeklerin buluşmalarını yaşamak oluyor. Bir sonraki hayallerimiz arasında Kenya, Namibya, Kanada ve Vietnam şimdiden belirmiş durumda... Kim bilir?...

Posted by Picasa

1 yorum:

  1. Gezenbilir'de bu sabah okumustum ama gene ayni lezzeti aldim :)

    YanıtlaSil