Map


Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Brazil

Lençois Maranhenses - Barreirinhas

Uzaktan bakınca veya ortasına gelince Büyük Sahrayı düşündüren bir coğrafyadayız. Dört bir yanımız kum tepecikleri. Ama burada bir şeyler bize çölden farklı bir yerde olduğumuzu hissettiriyor. Kumlarda çıplak ayaklarımızla yürüyoruz ve ayaklarımız haşlanmıyor. Bastığımız yer serin. Kumlar o kadar ince ki, sanki taze öğütülmüş un kıvamında; renkleri de un renginde ne tam beyaz, ne de sarı çöl kumu. 20-30 kilometre ilerimizdeki okyanustan esen sert rüzgâr bizi ferahlatıyor. Ve en şaşırtıcı olan, bu kum tepeciklerinin aralarında irili ufaklı binlerce göl, lagün var. Bu gölcüklerin suları tatlı ve içine girip yüzebiliyoruz. Gölcüklerin büyük çoğunluğunda sadece ve sadece su var, ne bir canlı ne bir bitki.










Dünyada başka eşi olmayan bir oluşum karşısındayız. Lençois Maranhenses okyanus kıyısında kumulların oluşturduğu bir ulusal koruma alanı. Kumulları okyanus ve rüzgârlar; kum tepeciklerinin arasındaki gölcükleri ise 6 aylık yağışlı mevsimin getirdiği yağmurlar oluşturuyor. Her yıl 20 Aralık civarı başlayan yağmurlar Haziran’a dek sürüyor. Lençois Maranhenses’in kumulları suya o kadar doymuş ki, her yılın yeni yağmurları bu bölgede binlerce küçük gölcük oluşturuyor. Kuru mevsimde bunların bir kısmı kurusa da birçokları bir sonraki yağışlı mevsime dek kalıyor.



Bu kumların arasında 4 saatimizi geçirdik. Tepelerin üzerinden manzara çok değişikti. Her taraf bembeyaz kum tepeleri ile kaplı, aralarında ise kimi mavi, kimi camgöbeği gölcükler parlıyor. Hava kararana dek bunların aralarında dolaştık. Kumlardan aşağı sanki doğal kayak yapar gibi iniyor, kumlar bizi taşıyordu. Çıplak ayak ile kaymak çok zevkliydi. Dik yamaçlara tırmanırken ise sürekli spor yapıyor olmamızın faydalarını hissettik. Lagünler arasındaki geçişlerde suyun içinden yürüdük; hoşumuza giden bir lagünde yüzdük. Suyu tatlı ve ılıktı. Günbatımı yaklaşmış, kum tepeleri üzerinde kızıllıklar, renk oyunları başlamıştı.


Kumulların arasına girdiğimiz yeri artık bulamazdık, her taraf kum tepecikleri ve gölcükler; her yön birbirinin aynı idi bizim için. Yanımızda rehberimiz olmasa oradan çıkmamız mümkün değildi.


Göller arasında yürüdük; sessizliği dinledik. Gün batımına yakın civardaki en yüksek tepeye tırmanıp güneşin kum tepelerinin ardında kaybolmasını izledik. En çok hayıflandığımız şey ise gün battıktan hemen sonra çıkan dolunay altında geceyi orada geçirememek oldu. Ayın gümüşi ışınlarının aynı renkteki kumlara ve sayısız küçük gölcüğe yansımasını görmek etkileyici olmalıydı.




X X X X X X X X




Sao Luis’e 200 km uzaklıktaki Lençois Maranhenses’e yakındaki Barreirinhas kasabasından ulaşılıyor. Bir gece nehir kenarındaki bu kendi halindeki kasabada konakladık. Kaldığımız pousada Beira de Rio nehrin yanı başında ve odamızdan hemen 2 metre önümüzden akan nehrin sesi duyuluyor.
Öğlen yemeği için dışarı çıktık ve az ileride Bela Vista adlı, gerçekten güzel manzarası olan ve nehir üstünden bir ahşap terasa kurulu lokantaya girdik. Parlak sarı naylon kaplı masaları vardı. Artık Portekizce yavaş yavaş anlaşabilmeye başlamıştık. Garsona istediğimiz yemekleri sormakta ve sipariş etmekte güçlük çekmedik. İçecek olarak bucuri meyva suyu içtik. Bunun ne olduğunu daha sonra araştıracağız.



Balığımız lezzetliydi. Domates, soğan içinde pişirilmiş yöre balığı, ismi yok. Salatamız da bol bol gelmişti. Ağacın gölgesi ve suyun şırıltısı yanında keyfimiz parlaktı. İnsan böyle bir ortamda saatlerce hiçbir şey düşünmeden ağaçlara, kuşlara ve akan suya bakarak vakit geçirebilir.

Barreirinhas’taki ikinci günümüzde tekne ile nehirden yukarı, okyanusa doğru bir yolculuk yaptık. Uğradığımız küçük köylerin hepsi balıkçı köyleriydi. Bereketli topraklardan akıp gelen bu sular her türlü balık ve kabuklu deniz hayvanı için mükemmel yaşam alanları, o yüzden balıkçılık çok yaygın buralarda. Leblebi çekirdek gibi karides tüketiliyor Brezilya’nın bu köşesinde. Nehrin ağzındaki Cabure köyünün kumsalına indiğimizde karşımızda da okyanus sahili vardı. Eşyalarımızı alıp hemen geniş kumsala doğru yürüdük. Rüzgâr sanki uçuruyordu bizi. Kumsal neredeyse 100 metre genişliğinde göz alabildiğine gidiyordu. Eşyalarımızı bırakıp denize koştuk, ama su içinde değil yüzmek ayakta durmak bile zordu. Ayaklarımızın altından kumlar çekiliyor, sanki biz de kumlar tarafından çekiliyorduk. Rüzgar ve dalgalar dizlerimize kadar bile gelmeyen suda kumları bir o yana bir bu yana taşıyordu. Biz de suyun içinde oturduk ve kendimizi sürüklenmeye bıraktık.

Sahile döndüğümüzde eşyalarımız neredeyse bir kum tepeciğinin altında kaybolmuştu. Bunu hesaplayamamıştık. Toparlanıp diğer sahildeki restorana döndük ve 1 saat önce sipariş ettiğimiz balığımızı tam saatinde ızgara olarak bizi beklerken bulduk. Lokanta kalabalık ve canlıydı. Bir gitarist çoğu bildiğimiz şarkılar söylüyor, insanlar ona eşlik ediyordu.
Bol salata, yanında mutlaka gelen pirinç (bazen fasulye de geliyor!) ve bira ile balığımızı lezzetle yedik. Bir saat kadar sonra dönüş saatimiz gelmişti. Teknemizin 115 HP gücündeki motoru uçurarak bizi pousada’mızın iskelesine kadar getirdi.
Akşam otobüs ile tekrar Sao Luis’e döndük.

Hatırlatma: Lençois Maranhenses ve diğer başlıklara ait fotoğrafların yer aldığı albümlerimize yandaki Picasa linkini kullanarak ulaşabilirsiniz.


































1 yorum:

  1. Sel felaketi, siyasilerin birbirine camur atma yarisi, sorumlularun sorumsuzluklari, Nesin Vakfi'nin camur deryasi haline gelmesi gibi haberlerle sinirim tavan yapmis bir sekilde keyifsizce blogunuza girdim; o kadar sikintiliydim ki ilk satirlari anlamadan okudum. Daha iyi bir kafayla lezzetine vara vara okuyim en iyisi diye dusunurken kaptirip gitmisim bile... Iyi ki varsiniz ve iyi ki gezip gorup yaziyorsunuz. Simdi cok daha iyi hissediyorum kendimi. Sizi seviyorum.

    YanıtlaSil