Map


Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Brazil

Olinda’nın Renkleri

Latin Amerika’da eski kolonyal zamanların tarzında yapılmış, çoğu tarihi değere sahip olan binaların geleneksel olarak canlı veya pastel renklere boyanmış olmasına çoktan alıştık. Meksika’dan Arjantin’e kadar bu renkli şehir ve kasabaların örneklerini görmüştük. Ama Olinda’yı ayrı bir yere koymak gerektiğini buradaki pousada’mıza yerleşince anladık. Pousada Dos Cuatro Cantos’a yüksek palmiyelerin ve mango ağaçlarının loş bir görünüm verdiği bahçeden giriliyor. Bina bizler tarafından “konak” olarak adlandırılan tarzda ve en az 150 yıllık.
Odamız ise bahçeden girilen yarı bodrum katı gibi bir yerde. İçeriye yılların ve tropikal havanın kokusu sinmiş. Binada her köşe antika eşyalar ile kaplı. Odamızdaki dolap ve yazı masası da rahatlıkla antika olarak Horhor’da iyi bir fiyat görebilir. Odanın zemini de parke.
Olinda şehrinin kaldığımız tarihi bölümü yüksek bir tepe üzerinde yer alıyor. Şehir sahilden gerilere kadar uzanıyor ve hemen 4 km ileride başlayan Recife şehri ile iç içe geçmiş. İki gün burada kalacağız. Daha sonra Recife’de rezervasyon yaptığımız otele geçeceğiz. Her iki şehri de görmek istediğimizden ve şehir içi ulaşımda fazla vakit kaybetmemek için bu yolu seçtik.

Olinda’ya vardığımızda hava kararmıştı. Kendimizi hemen Arnavut kaldırımlı dar sokaklara bıraktık. Sokaklar sakindi ve hafif yağmur çiseliyordu. Bir an içimizden geçmedi değil, UNESCO dünya mirası listesinde olan Olinda’da acaba daha çok mu kalmalıydık? Bir de gündüz gözüyle bakalım, ne olacak dedik ve akşam yemeği için kendimize bir lokanta bulduk. Menümüz krep ve salataydı.
Odamıza girmeden önce biraz pousada’nın bahçesinde oturduk ve yerde gördüğümüz kocaman kozalağın acaba hani ağaçtan düşmüş olacağını düşünürken, kozalağın hareket ettiğini fark ettik. Kozalak (!) aslında dev bir salyangozdu. Şimdiye dek sadece kabuklarını gördüğümüz bu yaratığın canlısını da görmüş olduk böylece. (Bu tuhaf hayvanı merak edenler yandaki Picasa linkinden Olinda fotoğraflarımıza ulaşabilirler)

Ertesi sabah bahçede zengin bir kahvaltıya oturduk. Artık kaldığımız her yerdeki açık büfe meyva ağırlıklı kahvaltılara alışmıştık. Burasının kahvaltısı biraz daha zengindi. Kassava kökü haşlaması, tapioca, karamelize muz, yulaflı pudingler vs. vs… Yağmur başlayınca hemen kendimizi içeri attık ama yağmurun keyfini de açık kapılar ile çıkardık. Seyahat planlarımızı genelde kuru mevsimleri seçerek yapmamıza rağmen tropik bölgelerde yağmurun çok keyifli olduğu da ayrı bir gerçek.
Yağmurdan sonra herkes gibi biz de dışarı çıktık ve Olinda’yı dolaştık. Dünya mirası listesini hak etmiş ve bunu korumayı da ciddiye alan bir şehir Olinda. En önemlisi, şehirde ve tarihi binalarda o şehrin yerlileri yaşıyor. Bakkalları aynen kalmış; ihtiyar kadınlar evlerinin önüne iskemle koyup dantel örebiliyorlar. Sadece fazladan bir çok sanatçı gelip yerleşmiş Olinda’ya ve 100 kadar atölye var şimdi. Bunlar aynı zamanda eserleri sergileme ve satış yeri olarak kullanılıyor. Birine girdik, daha doğrusu ressam bizi davet etti ve onunla sohbet ettik. Olinda’nın karnavalının çok canlı olduğunu ve Rio’nunkinin aksine insanların seyirci değil katılımcı olduğunu anlattı. İnsanlar başlarına değişik maskeler geçiriyorlar, türlü çeşitli kılıklara giriyorlarmış. Yalnız karnaval zamanı 350.000 nüfuslu Olinda’ya, Recife ile birlikte, 2,5 milyon insan geliyormuş; dar sokaklarda, üstelik ağır nemli havada değil yürümenin nefes almanın bile zor olduğunu adını unuttuğumuz ressam.

Öğleden sonra güneş açmıştı, güzel fotoğraflar çekmeyi umarak tekrar sokakları dolaştık. Akşam hava karardığında şehrin en tepe noktasındaydık. Tabii burada da bir kilise vardı. Olinda zaten tarihi kiliseleri ile de övünen bir şehir. Kilisenin önünde seyyar yemekçiler tezgahlarını açmışlar, müşteri bekliyorlardı. Çevrede plastik iskemleler vardı. Bir tanesine yanaşınca kadın hemen iki iskemle çekti bize. Oturduk. Niyetimiz bu yörenin özel bir yemeği olan aracaje yemekti. Görünüşü tamamen tanıdığımız içli köfteye benzeyen bu yiyecek tabii tad olarak çok değişik. Köfteler fasulye püresinin palmiye yağında kızartılması ile yapılmış, içlerinde kişniş ve diğer baharatlar var. Köftenin ortası, hamburger ekmeği gibi yarılıyor ve içine karidesli bir ezme konuyor. Baharatları da değişik. Her zevke göre olmasa da bizim için lezzetli bir yiyecek oldu. Birkaç da tapioca sipariş ettik ve akşam yemeğimizi yemiş olduk. Muzlu, tarçınlı tapioca'nın ayrı bir lezzeti vardı. Bu arada başkaları da gelip siparişler veriyor, kiliseden ayinden çıkanlar karınlarını doyuruyorlardı.
Nedense sokaktan yediğimiz yemekler bazen bize çok lezzetli geliyor. Daha fazla aşırıya kaçmadan oradan kalktık. Olinda sokakları bu akşam düne göre hareketliydi. Bazı barlarda müzik geceleri düzenlenmişti; mekanlar küçük olduğu için insanlar ellerinde biraları sokakta dans ediyor, eğleniyorlardı.


Ertesi günü Olinda’dan ayrılırken düşünceliydik, acaba Recife yerine 4 gün daha burada kalsak ve gün içinde mi inseydik Recife’ye? Ama yola devam etmek gerekiyordu ve taksimiz de gelmişti.
Taksi ile yarım saat sonra Recife’nin sahildeki Boa Viagem bölgesindeki otelimize gelmiştik bile. Sırada Recife var artık.

Posted by Picasa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder