Map


Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Brazil

Recife'de 4 gün

Brezilya’lıların konuştuğu Portekizce’ye artık alışmıştık. Olinda’da bindiğimiz taksinin sürücüsüne rahatlıkla He-Sii-Fi (Recife) dedik ve kolayca anlaştık. Recife şehri adını sahilin hemen ilerisinde başlayan mercan kayalıklarından, yani resiflerinden alıyor. Seçtiğimiz otel de şehrin sahil kesimi olan Boa Viagem’de, yani sahile yine yakınız bu kez de. Otelin bulunduğu bölgenin adı İyi Yolculuklar anlamına geliyor. Zaten Brezilya’da yer adları başlı başına bir konu…
Recife’de yine yavaş tempoda vakit geçiriyoruz. Nemli hava bizi yumuşatıyor, gevşetiyor. Acelecilik kelimesinin anlamını artık unuttuk. Ama aceleden ve telaştan kaçınmak bulunduğumuz yerde oturmak anlamına gelmiyor. Otele yerleştikten sonra hava kararmadan etrafı keşfe çıktık ve tabii ki önce deniz kıyısını görelim dedik. Recife’nin sahili Fortaleza’daki gibi eğlence ve tatil için şekillenmemişti. Ama kumsal kilometrelerce uzuyordu yine. Tek tük güneşlenenler vardı. Bir saat kadar kumsal boyunca, yanımızda akşam trafiği akarken yürüdük. Sahildeki tabelalardan anladığımız kadarı ile bu sularda köpekbalıkları boldu ve denize girmek normalden daha fazla bir tehlike içeriyordu. Daha sonra son 2o yılda, çoğu sörfçü, 19 kişinin köpekbalıklarına yem olduğunu öğrendik. Pek de temiz olmayan bu sulara girme niyetimiz olmadığı için bunun üstünde fazla durmadık.


Recife şehri Brezilya’da evsizlerin en çok olduğu şehirlerden biri. Zaten 180 milyon nüfuslu bu ülkede en büyük sorunlardan biri yoksulluk. Kaldırımlarda bazen kendilerine karton kutulardan barınak yapmış aileler, ya da park sıralarında, apartman girişlerinde uyuyan tek başına insanlar buralarda olağan görüntülerden. Geldiğimizin ertesi günü, ralli yapan bir belediye otobüsü ile Recife’nin merkezine indik. Sokaklarda dolaştık. Gördüklerimiz bizim gözlerimiz için çok yabancı şeyler değildi. Sıra sıra mağazalar, girip çıkan insanlar, işportacılar hep tanıdık görüntülerdi. Ama altın alım satımı yapan dükkanların bunu ilan ediş tarzları bize yabancıydı doğrusu.

Şehrin orta sınıfının alışveriş ettiği yerlerdeydik. Biz de ufak tefek işlerimizi gördük bu arada. Soley’in güneş gözlüğünün sapının vidası düşmüştü. Onu tamir ettirdik. 1 Real ( 80 Krş.) ödedik. Bir de saat pili değiştirttik. Yaşlı ve kambur saatçi can havliyle çok uğraştı saatin kapağını açmak için; etraftan yardım çağırdı, bu arada da göz ucuyla bizi süzüyor, bu tuhaf insanlar nereden çıktı der gibi alnını kırıştırıyordu. Saat hurdacısı gibi görünen tezgahında küçük cızırtılı bir radyo bir şeyler anlatıyor, tepesinde minik bir pervane biraz serin hava veriyordu. Muhtemelen az sonra paydos edecek ve evine gitmek üzere “dükkanı” kapatacaktı. Az ileride sokakta uyuyan insanların ise evleri orasıydı. Hatta tuvaletlerine de pek yakın olduğumuz, bir süre sonra alıştığımız, keskin kokudan belli oluyordu.


Recife tabii yalnız bu görüntülerle anlatılamaz. Bir çok tarihi kilisesi, ki kiminin altın kaplamaları dünyaca tanınıyormuş ve orijinal binaları var. Mimari ile ilgimiz fazla olmadığından bunlara şöyle bir bakıp geçtik. Ertesi akşam için bir program peşindeydik. Bir restoranda samba gecesi olduğunu öğrenmiştik. Oraya gitmeye karar verdik.
Restoran masaları kaldırıma yayılmış, insanların rahat ve keyifle oturduğu bir yerdi. Yiyecek bir şeyler söyledik ve hemen yanı başımızda müziğin başlamasını bekledik. Yavaş yavaş masalar da doluyordu. Bizi şaşırtan şey müzisyenlerin de bir masa etrafında oturmaları, ortaya bir şişe viski, isteyene bira isteyene de devamlı sıcak çikolata getirilmesi oldu. 7-8 tane müzisyen vardı, bunların ikisi gitar kalanları değişik vurmalı garip aletler çalıyorlardı. Samba ise, bizim bildiğimizi sandığımız şey değildi. Ritmin sambanın her şeyi olduğunu görüyorduk. Çalınan şarkıları herkes tanıyor, sanki herkes dans etmek istiyordu. 2 saat dinledik müziği ve saat ilerleyince taksi ile otele döndük. Ertesi sabah erkenden Porto do Galinhas tatil kasabasına gidecektik.
Porto do Galinhas Recife’den 1 saat uzaklıkta Brezilya’nın sevilen tatil kasabalarından biri. Son 10 yılda çok gelişmiş ve büyümüş, diyorlar. Sabah bizi almaya gelecek otobüs gecikince otelden tur şirketini aradılar ve bir karışıklık olduğunu anladık. Otobüs bizi almadan gitmişti. Hemen bir taksi organize ettiler ve 10 dakika içinde yola çıktık. Özür dileyip paramızı iade etmek isteselerdi yapacak bir şeyimiz olamazdı; ki normal karşılayacağımız davranış bu olurdu belki. Ama değişik ülkeleri dolaştıkça farklı hizmet anlayışları ile de karşılaşmamız olağan diye düşündük.
Porto do Galinhas’ta sahildeki bir restoranda konuşlandık. Eşyalarımızı kilitli bir dolaba bırakıp hemen sahilde bekleyen yelkenli sallardan biriyle mercan resiflerine doğru açıldık. Sular çekilmiş ve resiflerin aralarında lagünler oluşmuş, lagünlerde binlerce renkli balık sakin sakin dolaşıyordu. Burasının özelliği de buydu. İsteyenler şnorkel ve gözlükle dalıyorlar, denizin bu renkli güzelliklerini seyrediyorlar, isteyenler ise ılık suda ufku seyrediyorlardı.


Kıyıya döndükten sonra yemeğimizi ısmarladık. Kendimize hemen terasın önünde güzel bir masa seçip oturduk. Buz gibi biralar da gelince her şey mükemmel olmuştu. Izgara balığımız gerçek kiremit içinde geldi. Burada restoranlarda menüdeki her yemek iki kişilik verilmiş. Bu bazen belirtiliyor, bazen de belirtilmiyor. Bunu artık bildiğimiz için ısmarlarken dikkatli oluyoruz. Bu balığımız da öyleydi. Salatayı da bol söylemiştik. İyice doyduk.
Biz yemeğimizi yerken deniz yükselmiş ve neredeyse dalgalar lokantanın terasını yalar hale gelmişti. Sabah yürüdüğümüz kumsal artık yoktu. Biz de bulunduğumuz yeri zaten sevmiştik, tekrar kumsal aramak yerine birer caipirinha söyledik ve keyfimize baktık.
Bundan sonraki hedefimiz Salvador de Bahia.

Posted by Picasa

2 yorum:

  1. Offff sabah sabah cok farkli alemlere gittim sayenizde.. Hepsi harika. Yalniz ben su icli kofte benzeri seyi merak ettim, onun resmi yok mu?

    YanıtlaSil
  2. Yeediklerimiz İçtiklerimiz ile Brezilya bölümünü beklemen gerekecek ayrıntılı bilgi ve fotoğraflar için :)

    YanıtlaSil