Map


Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Brazil

Belo Horizonte

Belo Horizonte’ye Salvador’dan iki saatlik bir uçuşla akşam saatlerinde ulaştık. Uzun zamandır ilk kez sahil şeridini bırakıp iç bölgelere gidiyoruz. Havaalanından çıkar çıkmaz hava değişikliği kendini hissettirdi ve çantalarımızdan montlarımızı çıkardık. Hava kuruydu ve akşam serinliği, her ne kadar 20 derece civarı da olsa, üşütüyordu. Artık tropik bölgelerde yaşayanların 18-20 derecelik sıcaklıklarda neden bizdeki karakıştaki gibi giyindiklerini daha iyi anlıyoruz.
Bu üşümemiz çok sürmedi, yarım saat içinde havaya alıştık ve montlarımız fazla geldi, çıkardık. Otobüsle şehir içine gittik ve oradan da taksi ile otelimiz Hotel Wimbledon’a geldik. 60’lı yıllar nostaljisi yaşamak isteyenler için ideal bir otel olabilirdi Wimbledon; ama bize fark etmedi pek; odaların eskiliği, asansörün tarihi olması, hatta odamızda antika sayılabilecek bir jakuzzi bulunması bile önemli değildi. Sadece yatakların tahta sertliğinde olması bize uzun zamandır yollarda olduğumuzu hatırlattı her gece.
Belo Horizonte Brezilya’nın ilk planlanarak kurulan şehirlerindenmiş. Minas Gerais’in başkenti olan kalabalık bu şehir şimdiye kadar gördüğümüz tropik bölgelerdeki şehirlerden daha farklı bir izlenim bıraktı bize. Daha çok Arjantin ve Şili’de gördüğümüz büyük şehirlere benziyor. 1897 yılında kurulmuş ve şehrin ana merkezi birbirini dik kesen geniş caddelerden oluşuyor. Yalnız kavşaklarda sekiz cadde birleştiği ve çoğu caddelerde tek yönlü trafik olduğu için biraz karışık bir havası var. Araba kullanmadığımız için bizi etkilemedi.
Otelimiz şehrin ana caddesinde yer alıyor. Cumartesi akşamı yorgun bir şekilde geldiğimiz için dışarıda fazla dolaşmadık, ama şehrin canlılığını hissettik. Pazar sabahı sıcak bir güneşle uyandık; kahvaltıdan sonra şöyle bir dışarı baktık; dışarıdaki kalabalık ve canlılık bir Pazar günü için inanılmazdı. Bir süre sonra dışarı çıktık ve geniş caddenin trafiğe kapatılmış olduğunu gördük. Bir çok mağaza açıktı ve az aşağımızda (şehir eğimli bir arazi üzerine kurulu ve yokuşları bol ve tatlı!) dev bir açık hava pazarı kurulmuş, yüzlerce tenteli tezgahta her türlü eşya satılıyor, ızgara et, şiş yapanlar veya yerel tadları sunanlar çekici iştah uyandıran kokular saçıyorlardı etrafa. Sabahın onunda insanların ellerinde buz gibi biralar, az ilerideki yüksek ağaçlarla, göletlerle dolu şehir parkına doğru yürüdüklerini görüyorduk.



Biz de bu eğlenceye –tabii elimizde bira olmadan- katıldık. Belo Horizonte Pazar günlerini bu şekilde geçiriyordu. Büyük şehir parkındaki lunapark alanında neredeyse şehrin tüm çocukları buluşmuştu. Anne babalar gölge altında dinleniyor, çocuklar yaklaşık 1 TL karşılığı bir aletten öbür alete koşuyorlardı. Herkes kendi alemindeydi.


Belo Horizonte’de iki gün geçirdik. Şehrin kapalı pazarı ilginçti; ilk kez turistik eşya satılmayan, ama kendilerine yönelik her türlü ev eşyalarının, bu arada çeşitli kanatlı ev ve kümes hayvanının satıldığı bir yer çıktı karşımıza. Öğle yemeğimizi de burada yedik; artık alıştığımız şekilde, kilo ile öğle yemeği veren lokantalardan birinde. Tabağınıza istediğiniz her şeyden istediğiniz miktarda alıp sonunda tartıda çıkan rakamın karşılığının ödendiği restoranlar Brezilya’da çok yaygın. İnsan aç gözlülük yapmazsa mutlu bir şekilde masadan kalkmak için iyi bir yöntem.
Ertesi gün dolaştığımız, Belo Horizonte’nin iyi mahallelerinden Savassi’de de böyle bir restoranda yemek yedik. Tabii yemeklerin sunumu, çeşitleri ve içerikleri ucuz lokantalarınkinden daha farklıydı. Ucuzlarda iki kişi en fazla 15 TL’ye yemek yerken, daha pahalı olan Patio Savassi’de iki kişi 30 TL civarı para ödedik. Kilo ile alışveriş yapılan bir dondurmacı bile bulduk burada. O da ilginçti, üstelik seçmeden 40 değişik cinsi tatmak imkânı vardı.

Savassi’de sokakları dolaştık. Geniş kaldırımlarda kafeler sandalyelerini koymuşlar, akşamüstü insanlar doluşmuş, hararetli hararetli sohbet ediyorlar, mağazalara bakıyorlardı. Brezilya’daki tüm büyük şehirlerde gördüğümüz gibi kaldırımlar genişti ve küçük granit taşlarla döşeliydi. İnsana sanki kendi bahçesinde yürüyormuş hissi veriyor bu kaldırımlar. Bu kaldırımlar bize şehrin yokuşlu olduğunu bile hissettirmedi doğrusu.


Belo Horizonte’den sonraki hedefimiz iki saat uzaktaki Ouro Preto şehri olacak. Burası bir zamanlar dünyanın en çok altın çıkarılan yörelerinin merkezi. Bakalım biz ne bulacağız bu dağlık bölgede?
Posted by Picasa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder